Konstantin’in Şehri Konstantinopolis


24 Mart 1962 Pazar, öğleden sonra…

1848 yılından bu yana dimdik ayakta duran İstanbul Çapa Öğretmen Okulu’ndan Millet Caddesi’ne her çıkışımda geri dönerek bu anıtsal yapıyı bir kez daha hayranlıkla seyrederim.

Gözalıcı çinileri, mermerden giriş merdivenleri ve devasa kapısından sonra yaldızlı Venedik Aynaları ve kırmızı halılarıyla benim sarayımdı bu anıtsal yapı…

Sarayımızdan çıkarak kendimizi bulduğumuz Millet Caddesi’nin de 1600 yıl önce, Konstantin’in Şehri Konstantinopolis’te, İmparatorluk Yolu MESE’nin kollarından biri olduğunu öğrenmiştim çinileriyle ünlü kütüphanemizdeki tarih kitaplarından birinde.

Bugün öğleden sonra, zamanda yaklaşık 1600 yıl geriye giderek, üç yıl eğitim görme olanağını yakaladığım bu kadim şehir İstanbul’u Doğu Romalı bir vatandaşın gözünden görmeye çalışacağım…

Doğu Romalı birisi için Konstantin’in Şehri Dünyanın merkezi olup, ‘’Sıfır Noktası’’ da, Divanyolu Caddesi ile Yerebatan Sarnıcı Caddelerinin kesişim noktasında, ‘’Milyon Taşı’’ olarak betimlenmişti.

Hemen solunda araba yarışlarıyla gladyatör dövüşlerinin gerçekleştiği 100 000 kişi kapasiteli Hipodrom ile sağında dünyanın en büyük ve en muhteşem bazilikası Ayasofya bulunmaktaydı.

Bizans’ı Konstantinopolis’e çevirerek yeryüzünün en kudretli imparatorluğunun başkenti haline getiren Konstantin, o kudrete yaraşır bir saraya ihtiyaç duymuştu.

Hipodromun güneyinde, Marmara Denizi kıyılarında, bir ucu Sarayburnu’nda olan Büyük Saray yaptırılmış ve 800 yıl imparatorluğun konutu olmuştu.

‘’Sıfır Noktası’’ ile başlayıp, Edirnekapı ile Altın Kapı’ya ulaşılmasını sağlayan Divanyolu nerdeyse İstanbul’la yaşıt bir caddeydi.

Boydan boya bütün Tarihi Yarımada’yı kat ederek, iki farklı kanattan sur kapılarına ulaşıyordu.

Günümüzde ise Divan Yolu derken daha çok Ayasofya açıklarından başlayarak Çemberlitaş’ta son bulan cadde kastedilmektedir.

Çemberlitaş’tan Beyazıt’a kadar Yeniçeriler, oradan Aksaray’a kadar da Ordu Caddesi olarak devam eder.

Ordu Caddesi’nden sonra ikiye ayrılarak biri okulumuzun da önünden geçerek Edirnekapı’ya giderken diğeri de Yedikule Surlarında bulunan Altın Kapı’ya ulaşmaktaydı.

Şehrin ilk tasarlandığı Doğu Roma döneminden bu yana var olan caddenin o zamanki resmi adı İmparatorluk Yolu anlamında “Regia” idi.

Ancak halk “merkez yol, ana yol” anlamındaki “Mese” ya da “Mesa” yı daha çok tercih ediyordu.

O zamanın Konstantinopolis’inde Regia adıyla bilinen İmparatorluk Yolu, revaklı gösterişli bir yoldu. Bu yüzden “Regia Stoası” diye anıldığı da olurdu.

Stoalar ya da revaklar Roma ve onun ardılı erken Bizans ve Doğu Roma döneminin şehircilik anlayışında önemli bir mimari unsurlardı.

İmparatorluk Yolu şehrin ve imparatorluğun yönetim mekanizmalarının bir arada bulunduğu Ayasofya Meydanı yakınlarından başlıyordu.

Bünyesindeki tüm unsurlarla beraber 25 metre genişliğinde olup taş döşeli, yaya ve araba yolu olarak kullanılan bu arkaik caddenin yolculuğu Çemberlitaş’taki Konstantin Forumu’nu, Laleli ve Beyazıt’taki Boğa Forumu’nu sağında bırakarak devam ediyordu.

İmparatorluk Yolu Laleli’den sonra Y şeklinde ikiye ayrılarak, kuzeye doğru Edirnekapı’ya, güneyden ise Altın Kapı’ ya ulaşırdı. Okulumuz Edirnekapı’ya ulaşan İmparatorluk Yolunun bir parçası üzerinde bulunuyordu.

Divanyolu adının kaynağı kaynağına gelince, Topkapı Sarayı’nda Kubbealtı’nda toplanan Divan-ı Hümayun’ du.

Divan dağıldıktan sonra divanın üyeleri paşalar, vezirler arabalarına yahut atlarına binerek genelde Aksaray, Beyazıt ve Fatih istikametinde bulunan konaklarına bu yol üzerinden giderlerdi.

Bu nedenle yolun Sultanahmet- Beyazıt arasındaki kısmına Divanyolu denmişti…

Bir cevap yazın