Doğduğum Köy Karagözler Şumnu



1389’da Çandarlı Ali Paşa tarafından fethedilen Şumnu bölgesi, ki doğduğum köy Karagözler bu bölgededir, Bulgaristan’ın Deliorman Bölgesinde bulunmaktadır.

Deliorman Bölgesi, adını eskiçağlardan beri sahip olduğu sık ve gizemli ormanlardan almaktadır. En eski sakinleri Traklar olan bölgenin önemli ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı şehirleri Varna, Rusçuk, Şumnu, Razgrad ve Filibe’dir. Deliorman bölgesi, coğrafi konum olarak, Balkan Dağları ve Tuna nehri arasında kalan geniş, düz ve verimli bir ovadır. Bölgede yaşayan Türkler çoğunlukla kırsal kesimlerde yaşamakta ve tarımla geçimlerini sağlamaktadır.

Bölgenin en gelişmiş köylerinden biri olan Karagözler, Karadeniz’e kıyısı olan Varna’ya 90 km, Şumnu’ya 50 km uzaklıktadır. Bağlı bulunduğu ilçe Vırbitsa yaklaşık 10 km doğusunda olup, Ekonomisi çoğunlukla tarım ve hayvancılığa dayanır. Sonbahar aylarında gerçekleştirilen Vırbitsa Panayırı az da olsa ekonomiye katkı yapar. Bulgar nüfusla birlikte Türkler çoğunluktadır.

Çarlar Şehri Preslav köyümüzün 40 km kuzey-doğusundadır. Preslav ya da Veliki Preslav Bulgar Krallığının ikinci başkentiydi. 893 yılında ana şehir olarak ilan edildikten sonra Bulgaristan’ın önemli önemli kültür ve edebiyat ocağı olarak gelişmişti.Haliyle Karagözler de bu gelişmeye bağlı olarak Bulgaristan’ın en gelişmiş köylerinden biri olacaktı.

Vırbitsa kasabası ile bağlı 21 köyün bulunduğu Gerlova, alçak düzlükleri ve tarıma elverişli toprakları kapsıyordu. Dağların ortasında, nispeten küçük bir yüksek ovaydı. Gerlova alçağından geçen Kamçı Suyu, kuzeydeki Preslav Pass olarak bilinen Derbent Boğazını aşıp, eski Başkent Preslav harabeleri yanından geçtikten ve 191 km doğuya aktıktan sonra Karadeniz’e dökülürdü.

Günümüzde kasaba statüsünde olan Vırbitsa, dağ sırtının “geri” tarafındaki, kuzey yamacında yer aldığı için ovaya hâkim konumda olunca, bu düzlüğe “Geri-ova, Geril-ova” denmiş, sonradan Gerlova olmuştur. Geniş anlamda “Gerlova bölgesi” ise, Vırbitsa’dan 60 km kadar kuzeye devam eden ovaları kapsar ve Deliorman sınırlarıyla bütünleşir.

Verimli topraklar üzerindeydi Karagözler Köyü. Evimizin penceresinden görülen, sık ormanlarla kaplı ve heybetli dağın Sakar Balkan olduğunu öğrenmiştim Kerim dayımdan. Sakar Balkanın içinde görülmeye değer mağaralar olduğu gibi, çıplak tepe denen zirvesine çıkıldığında, Gerlova Alçağı denen bütün ovayı rahatlıkla görebileceğimizi anlatmıştı. Dağ florası olarak bilinen bitki çeşitliliği Sakar Balkanın bilim adamları ve çevreciler tarafından ilgi odağı olduğunu öğrenmiştim sonraki yıllarda. Sakar Balkanı benimsemiş, bize ait duygusuyla yaşamıştım.

Tipik Balkan ikliminin özelliklerini taşımakta olan köyümüzde kış ayları sert ve yoğun kar yağışlı, yazları ise sıcaktı. Köyün geçim kaynağı hayvancılık ve tarımın yanında odun işçiliğiydi. Sakar Balkan’dan elde edilen odunlar geçim kaynaklarından biriydi.  Tarım olarak buğday ve arpanın yanında daha çok tütün ve çilek üretimi yapılmaktaydı.

Bölge kurşun, çinko, krom, manganez ve altın gibi madenler bakımından zengindi. Ülkeyi neredeyse baştanbaşa gezen sorumsuz ve haylaz amcamın anlattıklarına göre, Tuna ve Meriç nehirleri Bulgaristan’ın en önemli iki akarsuyuydu. Meriç nehri havzası Bulgaristan’ın neredeyse üçte birini kaplamaktaydı. 

Bir süre sonra, yüzyıllarca anavatan olarak bellediğimiz buraların anavatan olmadığını öğrenmek hayal kırıklığı yaratmıştı Karagözler Köyünde. Anavatanın Türkiye olduğu ve göçülmesi gerektiği konuşuluyordu.