Dondurucu bir Mart sabahı



 Mart 1951 Pazartesi, Karagözler…

Alaca karanlıkta gözümü araladığımda, babam bir köşede sabah namazını kılıyordu. Anam evdeki sobayı çoktan yakmıştı Odun sobasının önündeki hava deliğinden  çıkan ateşin alevi beyaz badanalı duvara, duvardan da tavana yansıyarak odayı aydınlatıyordu.

Kuzine sobasıydı yanan…Sadece yattığımız  odada soba yanıyordu. Üzerine en az iki tencere sığan kuzine sobaların fırınları da vardı. Ekmek, börek, yemek pişirmenin yanı sıra mükemmel ısınma araçlarıydı kuzineler…Kışın hem oturma hem de yatak odası olarak kullandığımız kuzineli odaya   serilmiş  olan yataklarda üç kardeş yan yana yatıyorduk.

Gerinerek yan döndüm. Biraz daha uyumak istiyordum. İstiyordum ama uykum bitmişti…Tilki uykusuna yattım ama ailemi düşünmeye başladım birden.

Hiç tanıma fırsatı bulamadığım, vefat eden Durgud Dedemden kalma evimizdeki kuzineli odada yatıyorduk.

Kardeşlerimden Mustafa 5 yaşında, Şaban  ise 2  yaşındaydı. Babam Ahmet ve anam Emine ile birlikte 5 kişilik bir aileydik…

Babaannem ile dedemi hiç tanımadım. İkisi de bizler doğmadan vefat etmişlerdi. Babamın babası Mustafa Durgud dedem köyde varlıklı birisiymiş, soyağacı ”Durgud” sülalesi olarak bilinirmiş. Rahmetli anamın deyimiyle dedem ”Deli Durgud” olarak anılırmış köylüler tarafından.

Durgud dedemizden kalma Evimiz kerpiç duvarlıydı. Çamurla sıvanmış ve değişik renklerdeki toprakla boyanmıştı.  Odaların zeminindeki tahta üzerine hasır, üstünde de kilim serilmişti. Odaların duvar diplerinde, 5 yastık ve 3 minderden oluşan berde takımları kullanılmıştı.

Genellikle odaların kapı arkalarında perde ile kapatılmış üçgen raflar bulunurdu. Duvarlardan biri boydan boya  ahşaptan yüklük dolabı olarak düzenlenirdi. Kalktıktan sonra yataklar buraya konulurdu. Kışın bizim yattığımız odanın duvarlarından birinde uzun bardak rafı,  peçe ve soba borusu bacası olurdu.

Bir başka duvarda ise gösterişli  nitelikli eşyanın konulacağı özel raflar ve  çiçeklik olarak da kullanılan, evin salonuna bakan küçük bir pencere bulunurdu.

*****

Babamın namazı bitirdiğini gören anam, “kalkın artık, kahvaltı edilecek, ev süpürülecek ve hazırlıklar yapılacak” dediyse de  ancak soba iyice harlayınca kalkıp giyindik. Kara şalvar, evde örülmüş yün kazak ve  yün çorap…

İlkbahar başlangıcı Mart ayı olmasına rağmen, sanki Kara kışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Pek görülmeyen bir durumdu… Kar ve tipi yüzünden evden pek çıkamadığımız zamanlardı. Böyle bir havada neyin hazırlığı yapılacaktı? Anlatmamışlardı yapmakta oldukları hazırlıkları.

Sabah kahvaltısından sonra babam ”arkadaşlarla göç hazırlıklarını görüşeceğiz.” Diyerek evden ayrıldı.

“Neyin hazırlığı yapılacak ana?”

“Göç var yavrularım göç” Dedi anam.

Göç nedir bilmiyordum ki, anamın söylediklerinden bir anlam  çıkaramadım. Mahalle arkadaşlarımla kartopu oynamak için  dışarı çıktım…