Başlangıç


1944 yılında anam mısır çapalarken doğurmuştu beni. Sorduğumda öyle söylemişti.  Babam askerdeymiş… Havaların kanal açmaya uygun olduğu yaz aylarında olmak üzere üç yıl askerlik yapmış.

Babam Ahmet, anam Emine, 2 yaşındaki kardeşim Şaban, 5 yaşındaki kardeşim Mustafa ile birlikte 5 kişilik Ahmet Mustafa Durgud ailesiydik. Türkiye’de verilen yeniden doğum kağıtlarıyla Ahmet Akıncı ailesi olmuştuk.

Gönüllü ve Serbest Göçmen olarak göçmüştük Bulgaristan’dan Türkiye’ye. Gönüllü geldiğimiz için bütün mal varlığımızı bedelsiz olarak bırakmıştık Bulgaristan’a. Serbest Göçmen olarak geldiğimiz için de Türk Hükümetinden bir talepte bulunmayacaktık. Bulunmadık ta…

Türkiye’de yaklaşık 30 yıl sürekli göç yaşadık yerleşik düzen kuruncaya kadar. Zordu göçmen olmak. Aynı Dil, aynı Gelenek ve Görenekler ve ortak Dini İnanışlar olmasına rağmen Bulgar muamelesi gördüğümüz zamanlar oldu. Bulgar muamelesi ise hayatımızı iyice zorlaştırmıştı.

77 yaşını bitirmek üzere olduğum şu günlerde kısa özgeçmişim ile gezi yazılarımı belgelemek istedim.

26 Nisan 1951’de giriş yaptığımız Türkiye’de sırasıyla ilk üç ay Elbistan Alevi Kürt köylerinden biri olan Hasanköy’de konakladıktan sonra; 4 ay süreyle Çukurova’da mevsimlik işçilik dönemi, 6 ay Osmaniye Yeşilova Köyü’nde, Temmuz 1952 Niğde Misli Köyü (Konaklı Beldesi), Eylül 1953 İlkokul birinci sınıf, Ağustos 1954 Adana Osmaniye’de ilkokul ikinci sınıf, Haziran 1955-1957 Mersin’de ilkokul dördüncü ve beşinci sınıf, temmuz 1957 Niğde Bor’da ilkokul beşinci sınıfta 3 ay, Kasım 1957 Misli Köyü ilkokul beşinci sınıf ve diploma, Eylül 1958 İvriz Öğretmen Okulu Öğrencisi, Eylül 1961 İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Öğrencisi, Eylül 1963 Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Öğrencisi, Ekim 1964 Ankara Fen Fakültesi Öğrencisi, Kasım 1969 Isparta Sanat Enstitüsü ve Teknisyen Okulu matematik-Fizik Öğretmeni, Ocak 1973 Bakanlık emri ile görevden alınma, Şubat 1973 Ankara Durakbaşa Dersanesi öğretmenliği, 1975 yılında evlilik, 1977’de kız babası olmak ve 2011 yılında özel dersanelerden emeklilik…

Emeklilik bir anlamda sudan çıkmış balığa dönmek…İşe yaramama duygusuyla birlikte bunalıma girmekle sonuçlanabilir. Bunalımdan kurtulmanın birçok yolu var. Ben gezmeyi, fotoğraf çekmeyi ve yazmayı seçtim.

Yaşama sevincimiz açısından hobilerimiz önemli. Hayata tutunmamızı ve sevmemizi sağlıyor.

Emekli olduktan sonra kendimi boşlukta buldum. Hayatı anlamlı kılabilmek için de gezip, gördüğüm yerleri yazmaya karar verdim.

İstanbul kenti benim için dünyanın sekizinci harikası. Belki öyle değildir ama benim için öyle.

Bu harika kentin can damarı ise İstanbul Boğazı ve eklentisi durumda olan Haliç/Altın Boynuz ile çevresindeki Tarihi Yarımada’dır.

Yaşım 80 e yaklaşıyor. Ancak, saatlerce gezerek fotoğraf çekmek ve bilgi toplamak için yaptığım hareketler genç ve dinç kalmamı sağlıyor.

Ne de olsa avcı ve meyve toplayıcı atalarımızın torunlarıyız. Atalarımız, meyve toplamak ve avlanmak için her gün ortalama 20 kilometre yürümek ve koşmak zorunda kalmışlardır.

Bir cevap yazın