Konstantinopolis İmparatorluk Yolu ve Altın Kapı


24 Mart 1962 Cumartesi, öğleden sonra…

Yedi ay önce geldiğim kadim İstanbul’la bütünleşmek istiyorum. Zamanda 1600 yıl geriye giderek, üç yıl eğitim görme fırsatını yarattığım bu kenti Konstantinopolis’i tanımadan bütünleşemezdim...

Bu kez İmparatorluk Yolu ile Konstantinopolis’e giriş yapılan, Zafer Takı olarak da bilinen Altın Kapı’dan söz etmek istiyorum.

Konstantin Roma İmparatorluğu’nun başkentini bu kente taşıyarak, Konstantinopolis’i zenginleştirmek için bir program başlatmıştı.

Roma’nın bir bakıma ikizi olarak, yedi tepe üzerine kurulan Kent’te, en büyük kamu alanı olan Hipodrom, daha sonraki dönemlerde genişletilerek, İmparatorluk sarayına bağlanmıştı.

Konstantin ve daha sonra Justinyen, bu alan içine, başta Ayasofya olmak üzere, kiliseler inşa etmişlerdi. Bu yapılar, kentin ikibin yıllık dokusunun yeni biçimlenmesinde önemli rol oynamışlardı.

Konstantin’in Yeni Roma’sı kurulurken, bütün şehir belli bir plan üzerine kurulmadıysa da ana ulaşım hatları belirlenmişti.

Günümüzde Milyon Taşı’ndan hareketle Divanyolu Caddesi’nin Aksaray’a kadar olan bölümü İmparator Yolu olarak planlanmıştı.

O zamanın Konstantinopolis’inde Regia ya da İmparatorluk Yolu sütunlu ve revaklı gösterişli bir yoldu.

Bu yüzden “Regia Stoası” diye anıldığı da olurdu.

Stoalar, Antik Yunanistan mimarisinde bir sokak ya da agoranın yanında yer alan, üstü kapalı, sütunlu galerilere verilen addı.

Yönetim ve ticaret merkezleri olarak kullanılmakta olup halka açık yerlerdi.

Stoalar ya da sütunlu revaklar Roma ve onun ardılı erken Bizans döneminin şehircilik anlayışında önemli bir mimari unsurlardan biriydi.

İmparatorluk Yolu, günümüzdeki Aksaray’dan güneye yönelerek Konstantinopolis’e giriş ve çıkışı sağlayan Altın Kapı’ ya ulaşıyordu.

Konstantinopolis İmparatorluk Yolu

İmparator I. Theodosius ’un emriyle bir zafer takı olarak yapılan ünlü Altın Kapı, II. Theodosius döneminde yaptırılan şehir surlarıyla birleştirilmişti.

Altın Kapı, o dönemde seferlerden dönen nice imparatorların törenlerle şehre ihtişamla girdikleri Bizans’ın en önemli giriş kapısıydı.

İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinden 4 yıl sonra eklenen üç kule ile surlar birleştirilerek beş köşeli, yıldız şeklinde bir iç kale (garnizon) meydana getirilmişti.

Böylece Bizans ve Osmanlı çağı yapıları bütünleştirilmişti.

Bir cevap yazın