Osmanlı’da Galata Kadılığı


Osmanlının idari yapılanmasında ve yönetilmesinde kadılıklardan biri olarak bilinen Galata; Öteki Yaka olarak bilinen Pera’nın zengin bir semtiydi.

Haliç ile İstanbul Boğaz’ının kesiştiği noktada bulunması ticari açıdan bulunmaz bir konumdaydı. Ticari açıdan çok elverişli bir konumda olması, başta Venedik Cumhuriyeti olmak üzere, bütün Batının ilgisini çekmiştir. Üstelik Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içindedir.

Galata’nın en parlak dönemi, 12. yüzyılın üçüncü yarısından itibaren, Latin İmparatorluğu’nun yıkılmasında İznik İmparatorluğu’nun yanında yer alan Cenovalıların bazı ayrıcalıklarla Galata’ya yerleşmeleriyle başlar.

Doğulu ve Ortodoks bir imparatorluk olan Doğu Roma’nın başkenti Kostantinapol’ün hemen yanı başında Batılı Latin ve Katolik bir koloni olarak kurulmuştu.

Bölge bir ara Venediklilerin eline geçerse de 13. yüzyıldan sonra, başkentin Cenova olduğu Ceneviz Şehir Devletinin egemenliğinde bir Latin Kolonisi olur.

Cenevizlilerin Kolonisi olan Galata, adeta ”Küçük İtalya” olmuştur.

Mimari dokusu çok güzel olup, özellikle Fransızlar tarafından yapılan binalarla; İtalya ve Avrupa’nın mistik yerlerini hatırlatır.

İSTİKLAL CADDESİ

Galata gemicilerin semti olması nedeniyle, aynı zamanda bir eğlence merkezidir Galata. Eğlence merkezi olmasının yanı sıra, yangınlarıyla da ünlüdür.

İkinci Doğu Roma döneminde adı “Sykai” (incirlik) idi. Rumca’da “Karşıdaki İncirlik” anlamında “Peran en Sykais” de denirdi. Levantenlerin kullandığı Öteki Yaka anlamındaki “Pera” adı buradan gelir. 

Galata” adı ise Rumca “galaktos” (süt) ya da İtalyanca “calata” (merdivenli yol) gibi kökenlere dayandırılmaktadır. 

İstanbul

İstanbul’un fethinden sonra, 29 Mayıs 1453’te Cenevizliler, galata Kolonisi anahtarlarının Sultan Mehmed’e teslimi 1 Haziran 1453 Cuma günü tamamlanmıştı.

Bu dönemde Galata; Müslüman, Katolik ve Yahudi cemaatleriyle zengin bir dinler ve diller mozaiği oluşturmuştur.

Çeşitli mezheplere, tekkelere ev sahipliği yapmıştır. Mezhep, din ve dil ayırımı yapmadan; Arap, Çingene, Yahudi, Sırp, Arnavut, Cenovalı, Venedikli ve Levanten topluluklarına kucak açmış ve içinde barındırmıştır.

Bu nedenle Galata’nın Karşı Yaka ya da Öteki Yaka ”Pera” olması yalnız Haliç’in diğer tarafta olmasını anlatmaz. Aynı zamanda kültürel bir diğer tarafta olmayı da anlatır.

Kültürel diğer tarafta olma bazen ihaneti de beraberinde getirmiştir. 1204 yılında Latinlere yardım ettiği gibi, Osmanlı’nın çöküş döneminde, Osmanlı’ya da ihanet etmiştir.

Osmanlının çöküşünde rolü bulunan kapitülasyonların yürütülmesinde Galata Galatalı Bankerler önemli bir rol oynamışlardır.

Kapitülasyonlara ilaveten 1839 Tanzimat Fermanı ile yeni ayrıcalıklar kazanan yabancılar ve azınlıklar gittikçe güçlenecek, dolayısıyla Galata’da hızla zenginleşecek ve büyüyecektir.

1860’lara gelindiğinde artık Ceneviz surları Galata’ya dar gelecektir. Bu nedenle bu tarihte surlar yıkılacak ve Galatasaray Lisesi’nin bulunduğu yere kadar uzayan günümüzün İstiklal Caddesi, Levantenlerin Grand Rue De Perası görülmemiş bir ihtişama kavuşacaktır.

Burada önceleri yabancı ülkelerin elçilik binaları ve kiliseleri vardır. Arkasında büyük malikâneler, lüks apartmanlar, alışveriş merkezleri, eğlence yerleri ve sanat merkezleri ile bu cadde dolmuş, kısa zamanda caddenin etrafında da yerleşim başlamıştır.

Çiçek Pasajı İstiklal Caddesi Beyoğlu İstanbul

Levantenlerin Pera olarak isimlendirdikleri Galata’nın bu genişlemiş halini halk Beyoğlu olarak anacaktır.

Bu yeni semtin kısa sürede altyapı sorunları çözülecektir. Caddeler taş döşemelerle kaplanacak kanalizasyon yapılacak, elektrik, su ve havagazı şebekeleri döşenecek, ulaşım için atlı tramvaylar konulacaktır.

Dünyanın en eski üçüncü metrosu da bu dönemde Galata’da açılacaktır…

Galata bir yandan bankerleri ve borsası ile bir finans merkezidir. Diğer yandan Galata Limanı Avrupa’nın en işlek limanlarından biridir ve uluslararası ticaret çok canlıdır.

İstanbul Fransız Geçidi

Grand Rue De Pera ya da Cadde-i Kebir, Kapalıçarşı’nın yanı sıra ikinci bir alışveriş merkezi haline gelmiş, sadece Levantenler değil batılılaşma heveslisi kesimlerde burada satılan Avrupa’dan ithal mallara aşırı rağbet göstermiştir.

Beyoğlu kafeleri, tiyatroları, barları, operaları, kantocuları, Avrupa mutfaklı lokantaları ve pastaneleri ile bir eğlence merkezidir.

Tanzimat döneminden itibaren Pera tarzı yaşamayı devlet politikası haline getirmiş bulunan Osmanlının batıcı siyasi elitleri için de büyük bir okuldur Galata.

Çünkü Osmanlı insanı Beyoğlu’nun Avrupalı mekânlarından ve Levantenler’ inden batılı gibi yemeyi, içmeyi, giymeyi, eğlenmeyi, konuşmayı ve kısaca batılı olmayı öğreniyordu.

Galata Avrupa’nın hiçbir kentinde rastlanmayacak kadar kozmopolitti…

Günümüzde de bu özelliğini korumaktadır.

Başta Fransızca olmak üzere bütün Avrupa dilleri konuşuluyordu. İtalyanların, Almanların, Fransızların, İngilizlerin, Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, Macarların ve Rusların kendi cemaatleri vardı.

Sadece mezheplere göre değil, etnik yapıya göre de her grup kendi ibadethanesine sahipti. Bu nedenle çok sayıda birbirinden farklı gruplara ait kiliseler ve sinagoglar yan yana bulunmaktaydı.

Şüphesiz Galata’da Müslüman unsurlar da yok değildi. Galata Mevlevihane’si, Arap Cami ve etrafında iskân edilen Endülüs Arapları, Asmalı Mescit, Ağa Cami ve Sahabe Kabirleri ilk anda akla gelenler.

Galata aynı zamanda çok sayıda yabancı eğitim kurumunun faaliyet gösterdiği bir yerdir. Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya ve Avusturya Galata’da liseler açmıştır. Buralara Levantenlerin ve azınlıkların çocuklarının yanı sıra zengin veya soylu Müslüman ailelerde çocuklarının göndermiştir.

Osmanlı’nın ve Türkiye’nin Batıcı aydınlarının birçoğu bu okullarda yetişecektir. Bu nedenle hep farklıdır Galata. İstanbul’un diğer bölgeleriyle aynı kaderi bile paylaşmaz.

Balkan Savaşının başlamasından itibaren İstanbul hem sefaletin hem de siyasi çalkantıların içine yuvarlanırken, Galata tarihinin en parlak dönemlerini yaşayacaktır. 

Bir yandan Birinci Dünya Savaşının savaş zenginliği buraya akarken, diğer taraftan Rusya’dan Ekim Devriminden kaçan Beyaz Rusların gelmesiyle Beyoğlu daha da canlanır.

Eğlence hayatı gittikçe daha çok hareketlenir. İstanbul işgal altındayken, burası işgal kuvvetlerini ağırlayan ve eğlendiren bir mekân olur.

Savaş sonrasında yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Levantenlerin ışıltılı ‘’Pera’’sı da yavaş yavaş çöker ve önemini kaybeder.

Bir cevap yazın