Dersaadet olarak da isimlendirilen İstanbul, 19.yüzyılıın ortalarına kadar Kadılar tarafından yönetilen dört ayrı bölüme ayrılmıştı.
Osmanlı Devleti’nde Kadılık; kaza adı verilen yerleşim yerlerine belli bir süre için merkezi yönetim tarafından atamış, görev bölgesindeki şer’i ve idari yargıdan tek başına sorumlu olan ayrıca mülki idare amiri, yerel yönetici ve emniyet müdürlüğü görevlerini yerine getiren bir kamu görevlisiydi.
Bilad-ı Selase-Üç Belde içinde yer alan Üsküdar Kadısı, diğer kadılarla birlikte, Padişah ve Sadrazama bağlıydı.
Üsküdar, Osmanlı döneminde Galata ve Eyüp dışında İstanbul’a bağlı üçüncü kadılıktır.
Anadolukavağı, Gebze, Kartal, Pendik ve Şile de Üsküdar Kadısının birer temsilcisi vardı. Beykoz ve Şile kazaları da Üsküdar Kadılığına bağlıydı.
Tarihi Üsküdar, Salacak ve Paşalimanı arasında yer alırken; İstanbul’un diğer bütün semtleri gibi günden güne büyümüştür.
Günümüzde doğuda Ümraniye, güneyde Kadıköy ve kuzeyde Beykoz ilçeleriyle komşudur.
Sadece coğrafi değil, kültürel farklılığı da ifade eden bu bölümleme içerisinde Üsküdar, Anadoluluğu ve Anadolu Türk-İslam geleneğini temsil eder.
Üsküdar her şeyden önce coğrafi olarak Anadolu’dur. Anadolu topraklarının Boğaz’ın suları tarafından çizilen sınırı üzerinde yer alır. Demografik olarak da Anadolu’dur.
1352 ‘de Orhan Gazi tarafından fethedildikten sonra Anadolu’dan gelen, Müslüman halk Üsküdar’a yerleşmeye başlamıştır. Fatih Sultan Mehmet döneminde ise Anadolu’dan göç hızlandırılmıştır.
17. yüzyılda yaşamış ünlü seyyah Evliya Çelebi, Üsküdar’da 70 Müslüman mahallesi olduğunu ve bunların az bir kısmı hariç önemli bir bölümünün Anadolu’dan göç ettiğini, ayrıca 11 Rum ve Ermeni, 1’de Yahudi mahallesi olduğunu ve bölgede hiç Frenk yaşamadığını nakleder.
Bu demografik yapı Üsküdar’ı kozmopolitlikten uzaklaştırmış ve hem etnik hem de kültürel olarak oldukça homojenleştirmiştir.
Bunların dışında Üsküdar İstanbul’un Anadolu ile en büyük bağlantısı olan kısmıdır. 19. yüzyılın sonunda demiryolu yapılıncaya kadar, Anadolu ile yapılan ticaretin merkezi Üsküdar’dır.
Üsküdar aynı zamanda İran ve Ermenistan ile yapılan ticaretin de başlangıç noktasıdır. Ticaret kervanlarıyla Ermeni ve İranlı tüccarlar Üsküdar’da buluşurlardı. Dolayısıyla özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda, Üsküdar tam bir ticaret kentidir.
Fakat buna rağmen Üsküdar, her zaman mütevazı ve sakindir. Gösteriş ve debdebeden hep uzak kalmıştır. Evleri, sokakları sade, fakat zarif ve bakımlıdır.
İstanbul’daki en eski ve en büyük Müslüman Mezarlığı olan Karacaahmet Mezarlığı Üsküdarlıya hem her şeyin faniliğini anlatır hem de hayatın güzelliğini. O yüzden Karacaahmet hüzün dolu bir mekân olmaktan çok bir park alanı gibidir. Zarif servi ağaçlarıyla kaplı ve insanda huzur hissi uyandıran büyük bir parktır.
Üsküdar sadece hayata veda edenlerin uğurlandığı bir ayrılık mekânı değildir. Her yıl Hacca giden hacı adayları ve padişahın Mekke ve Medine Şeriflerine gönderdiği hediyeleri götüren Sürre Alayı da Üsküdar’dan uğurlanırdı.