İstanbul ile ilk tanışmam 1961 yılında oldu. O yıllarda İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu bünyesinde bulunan Çapa Öğretmen okulu Müzik Semineri bölümünü kazanmış, 3 yıl okuma fırsatını yakalamış ya da yaratmıştım.
Göz alıcı çinileri, mermer merdivenleri, devasa boyutlardaki giriş kapısı, yüksek tavanları, bu yüksekliğe uyum sağlayan Venedik aynaları ve kırmızı halılarıyla bir saray yavrusundan farksız 173 yıllık bu anıtsal yapıyı hala hayranlıkla seyretme fırsatı yakalarım.
Tanzimat’ın ilanından sonra, öğretmen yetiştirmek amacıyla, İstanbul’da 16 Mart 1848 yılında ilk erkek öğretmen okulu Padişah I. Abdülmecid’in iradesiyle Ahmet Cevdet Paşa öncülüğünde eğitim ve öğretime başlamıştı.
Bu demektir ki 173 yıllık tarihi bir anıtsal binada iki yıl öğrenci olmuştum.
Çapa İlköğretmen Okulu’nda bizimle birlikte Eğitim Enstitüsü ile Yüksek Öğretmen Okulu da eğitim ve öğretim görüyordu.
Ülkemizin en bilgili ve deneyimli öğretmenleri derslerimize giriyordu.
Özellikle tarih derslerinde, surlarla çevrili olan tek parça halindeki ‘’Fatih’’ İlçesinin ‘’Asıl İstanbul’’ olduğunu öğrenmiştik.
Ancak, yatılı öğrenci olmamız nedeniyle, okul dışına çıkışımız kısıtlı olduğundan yeterince gezip, görememiştim.
Üç İmparatorluğa başkentlik yapmış bu kadim kenti yıllar sonra tekrar tekrar gezme fırsatı buldum.
Bütün Meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında, kasır ve köşklerinde, saraylarında dolaştım.
Aşığı olduğum Yedi tepeli İstanbul’u tanımanın Suriçi kavramından geçtiğinin farkına vardım.
16 milyonluk nüfusu ile bir Mega kent olan İstanbul’un içinde Öteki Yaka Pera, Üsküdar, Beykoz, Kadıköy, Eyüp ve diğerleri var ama asıl İstanbul, sadece Sur içinde yer alan bir yarımada, yani Fatih İlçesi’dir.
Fatih İlçesi’nin içinde bulunduğu Tarihi Yarımada İstanbul’dur…
Tarihî Yarımada-Suriçi ya da Fatih; kuzeyde Haliç, doğuda İstanbul Boğazı ve güneyde Marmara Denizi ile çevrili kısmı günümüzde “Tarihi Yarımada” olarak anılmaktadır.
Bizans döneminden kalma şehir surları yarımadanın batı sınırını oluşturmaktadır.
Osmanlı döneminden bu yana Yarımada, Suriçi olarak da adlandırılmaktadır. Suriçi, İstanbul kentinin ilk kurulduğu ve geliştiği bölgeye verilen addır.
Mega kent olan günümüz İstanbul’unda binlerce tepe bulunmaktadır. Ancak İstanbul adını duyan herkes, ”Yedi Tepeli İstanbul” kavramını da duymuştur.
Nerede dir ?
Bu yedi tepe sorusunun yanıtı ise ”Suriçi” dir.
Suriçi, Bizans İmparatoru Konstantin’in inşa ettirdiği asıl İstanbul’dur.
395 yılında kurulan Doğu Roma İmparatorluğu Bizans’ın 1 000 yıl süre ile başkentliğini yapan İstanbul’un Hipodrom olarak düzenlenen Sultanahmet Meydanı da Suriçi kavramını destekler.
1453 yılındaki Fetihten sonra devletin merkezi buraya getirilmiştir.
Böylece bir imparatorluk merkezi olarak kurulan bu kent, 20. yüzyıl başlarına dek Osmanlı İmparatorluğunun başkenti olarak varlığını sürdürmüştür.
1453 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilinceye kadar yaklaşık 1 000 yıl süreyle Doğu Roma ve devamı olan Bizans İmparatorluğu’na başkentlik yapmış olduğu için Antik Roma’nın ikizidir diye düşünüyorum Suriçi’ ndeki İstanbul’u…
İstanbul’da olduğu gibi, Antik Roma’da da yaşam yedi tepe üzerine kurulmuş. Neden tepeler tercih edilmiş sorusu akla geliyor elbette…
Bütün Antik Yunan kentlerinin Akropolis olarak adlandırılan yüksek tepelere kurulduğunu görüyoruz.
Kartal yuvası gibi çevresine hâkim bir konumda olan Akropolisler sağlam surlarla çevrili olurdu.
Korunaklı ve surlarla çevrili olan bu yerlerde öncelikle kentin koruyucusu durumunda olan tanrıların tapınakları ve onların gölgesi durumunda olan kralların konutları olurdu.
Bir bakıma Akropolisler tanrılaşma, tanrının gölgesi olma, tanrıyı temsil etme özellikleri katmaktaydı krallara, yöneticilere ve muktedirlere.
Roma’nın yedi tepesi, Tiber nehrinin Doğusunda ve şehrin merkezinde yer alan tepeler topluluğudur.
Şimdilerde oldukça meşhur olan Vatikan tepesi, Tiber Nehri’nin kuzeybatısındadır ve Roma’nın yedi tepesinden birisi değildir.
Şu anda Roma’nın yedi tepesinden beşi, anıtlar, binalar ve parklar ile kaplıdır. Capitol’de Roma belediyesi bulunur, Palatine tepesi ise arkeolojik alandır.
Oldukça meşhur olan ve Öteki Yaka-Pera olarak bilinen Galata da İstanbul’un yedi tepesinden biri değildir.
O halde hangileridir? Suriçi’ ndeki tepeler topluluğu…
Bir bakalım hele…
Topkapı Sarayı ve Ayasofya birinci tepede,
Çemberlitaş ve Nur-u Osmaniye Camisi ikinci tepede,
Bayezid Camisi, Üniversite ve Süleymaniye Camisi üçüncü tepede,
Fatih Camisi ve külliyesi dördüncü tepede,
Yavuz Sultan Selim Camisi’nin bulunduğu çevre beşinci tepede,
Edirnekapı, Mihrişah Sultan Camii altıncı tepede,
Kocamustafapaşa semtinin bulunduğu bölge de yedinci tepedir.
Tepeler ya da Yunanlıların deyimiyle akropoller. Byzantion Akropolü de site adı verilen kentin dinsel işlevli bir bölgesiydi. Bu sitelerde tapınaklar yükselmekteydi.
Bundan 1 500 yıl öncesine bir bakış atabilsek ilk göze çarpan yapıların Zeus, Athena, Apollon, Posedion, Afrodit ve Artemis adına yapıldıklarını görecektik.
Dünyanı en etkileyici ve ilginç Saray Müzesi Topkapı ile Dünya mirası listesinin en önemli anıtlarından biri olan Ayasofya yedi tepeden birincisi üzerindedir.
O halde Antik İstanbul’u tanımak ve tanıtmak için birinci tepe üzerindeki antik yapılardan başlamak gerekecektir.