23 Mart 1962 Cuma, Çapa İstanbul…
İlk iki saatimiz Niyazi Akşit’in Tarih dersi…
Yoklama defterini yazıp bitirdiğimde Niyazi Öğretmenim kapıdan girdi. Hep birlikte ayağa kalkan sınıfı gözden geçirdikten sonra ‘’Günaydın çocuklar. Oturun lütfen’’ Dedikten sonra bana baktı. Sınıf tamam öğretmenim. Deyip sırama geçtim.
Sınıfımızı bir süre süzdükten sonra ‘’ Eğitim biraz da yaşadığımız şehir ya da yöre ile bütünleşmektir.’’ Diyerek derse başladı. İstanbul ile bütünleşebilmek, tarihini ve havasını soluyabilmek için yaklaşık 2000 yıl gerilere gitmemiz gerekiyor. İvriz’deki Tarih Öğretmenim Hüseyin Seçmen aklımdan geçti bir an. Aynı sözleri söylemişti İvriz Kaya Anıtını araştırırken.
*****
Bizantion ya da Bizantiyon İstanbul şehrinin kent olarak ilk atası ve Konstantinopolis’ten önceki adıdır. Şehir stratejik konumundan ötürü daha sonraki dönemlerde sırasıyla önce Bizans, Doğu Roma, Latin, tekrar Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluğunun başkenti olmuştur.
Günümüze değin yapılan arkeolojik çalışmalar üzerinde bulunduğumuz Tarihi Yarımada’nın 8000 yıllık yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Antik kentin tarihi ile ilgili anlatıların pek çoğu, Megaralı kolonicilerin bölgeye M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren yerleşmeye başladığını göstermektedir.
Megaralı Kral Byzas M.Ö. 667 yılında, yarımadanın burnundaki birinci tepenin eteklerini kaplayacak büyüklükte, Topkapı Sarayı yerleşkesinden daha küçük bir alana, surlarla çevrili küçük bir şehir devleti kurmuştu.
Bizans ya da Bizantion…
Günümüze ulaşan antik kaynaklardan edindiğimiz bilgiler bu kentin kuzey kıyısı Haliç’te liman, en yüksek noktasında Yunan tanrılarına adanmış kutsal merkez Akropolis, tepenin eteklerinde çarşı, hamam, tiyatro, meydan gibi yapılar ile kent merkezinde ve kırsalında ibadet amaçlı kutsal alanlar bulunmaktadır.
Kara ulaşımının zor ve olanaklarının oldukça kısıtlı olduğu M.Ö. 7. yüzyıl dünyasında, farklı ulaşım ağlarının kavşak noktasında yer alan, üç yanı denizlerle çevrili bu bölge, yarımadanın birinci bölgesi, ticaret ve savunma olanakları ile insan yerleşimlerini kendine çekmiştir.
Bizans Şehir Devleti balıkçılık ve tarımla uğraşmasına rağmen, kısa zamanda bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur.
M.Ö. 667 yılında Byzantion adını alan kadim İstanbul, M.Ö. 196’da Roma hakimiyetine girer. Roma İmparatoru Septimus Severus tarafından Roma İmparatorluğuna dahil edilmiştir ve Latinleştirilmiştir.
Bizans’ın Roma topraklarına katılması ile iki kıta birbirine bağlanmış, önemli bir geçiş noktası işlevini kazanmıştır. Roma İmparatorları’ nın Bizans’a ziyareti artmıştır.
Her yol Roma’ya çıkar deyiminin varlık nedeni olan ”Sıfır” noktasından çıkan Via Appia Karayolu Adriyatik kıyısındaki Brindisi limanına bağlanmaktaydı. Bizans’ın Roma’ya bağlanması üzerine Via Egnatia adını alarak, deniz üzerinden karşı kıyıdaki Draç limanı üzerinden Bizans’a kadar uzatılmıştı. Böylece Bizans Şehir Devleti giderek Doğu Roma İmparatorluğuna dönüşecekti.
Nitekim Büyük Theodosius olarak bilinen Roma İmparatoru ölmeden önce imparatorluğu iki oğlu arasında paylaştırmıştı. Doğu Roma toprakları Arkadyos’a düşmüştü.
Başkenti Byzantion olduğu için, Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu olarak da anılmış ve halen birçok tarihçi tarafından da anılmaktadır.
*****
Tarih Öğretmenimiz Niyazi Akşit ile yaklaşık 2000 yıl geriye hayali bir yolculuk yapmıştık. Tarih derslerini sevmiştik hayali yolculuklarıyla.
Hafta sonlarında Tarihi Yarımada gezilmeli, Tarih dersinde edindiklerimiz gerçeğe yakın olacak şekilde görülmeliydi.