İstanbul Kariye Müzesi


İstanbul’un içinde barındırdığı zenginlikler ve gizemler hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Bitmez de… Binlerce yıldır insanları bir mıknatıs gibi kendine çekmesi de bu yüzden olsa gerek. Bu zenginliklerden biri de Fatih semtinde bulunan, Edirnekapı surlarına çok yakın bir konumda olan Kariye Müzesidir. 

Topkapı Sarayı Müzesi ve Ayasofya’dan sonra İstanbul’un en çok ziyaret edilen müzesi Kariye ya da diğer adıyla Khora ’dır. Yapıldığında şehrin dışında olduğu için taşra anlamına gelen Khora ismini alan manastır İsa ve Meryem’e adanmış.

Kariye iyi korunmuş mozaik ve freskleriyle dünya çapında tanınan bir müze. Doğu Roma resim sanatı son döneminin önemli ve güzel örneklerini sunuyor. Mozaiklerdeki derinlik fikri ve figürlerdeki hareketli üslup; Orta Çağ’da Rönesans Dönemi’ni haber veren üstün bir sanatsal değer taşıyor. Dış nartekste İsa’nın hayatı 13 sahne halinde, iç nartekste ise Meryem’in hayatı 20 sahne halinde anlatılmış. Anastasis, Son Yargı ve Meryem’in Dirilişi sahnelerini çok etkileyici bulunuyor yerli ve yabancı konukları tarafından.

Tipik bir Bizans yapısı olan Kariye Kilisesi, dışarıdan bakıldığında tuğla duvarları nedeniyle oldukça sade görünüyor. Ancak içi en süslü kiliseler arasında yer alıyor. Güney cephesinde uzanan dar uzun tek nefli bir şapel olan parekklesion bir bodrum üzerine yapılmış. Yapının üstünün bir kısmı kubbe, diğer kısmı tonozla örtülü. Tek apsisli kilisenin dış narteksi bütün batı cephesi boyunca uzanıyor ve günümüzdeki cepheyi oluşturuyor. Kilisenin orta mekanını örten yüksek kasnaklı ahşap kubbe Osmanlı döneminde onarılmış. Dış cephelerde yuvarlak kemerler, yarım payeler, nişler ve taş tuğla örgü sıraları ile plastik ve hareketli bir görünüm sağlanmış.

Kariye’deki Metokhites’in mozaiklerinin dünyada bir ilk olduğu söyleniyor bu konuda uzman olanlarca . Bizans İmparatorluğu’nda başbakanlık düzeyinde görevler edinen Metokhites, zamanla büyük bir güç ve servete kavuştu.  Metokhites’in en büyük hayali, saray benzeri evine çok yakın olan Chora Manastırı’nı ayağa kaldırmaktı.

1316’da Chora ile ilgilenmeye başlayan Metokhites, 5 yılda manastırın onarımı tamamladı. Manastır depremlere dayanıklı bir hale getirilirken, içi de muhteşem mozaik ve freskolarla süslendi. İpeksi dokumalarla zenginleştirilen manastıra kütüphane de kuruldu. Metokhites, bazı mülkleri de kilise için bağışladı

Metokhites tarafından restore edilen Khora’daki mozaikler dünyada başka örneği olmayan  özelliklere sahip. Peki nedir bu mozaiklerin özelliği? Sorusunun yanıtına gelince, ilk mozaik fotoroman oluşunda. Dış nartekste İsa’nın hayatı, iç nartekste ise Meryem’in hayatı ile ilgili mozaik sahneler yer alıyor. Bu sahneler, Meryem’in ve İsa’nın hayatındaki olaylara göre kronolojik bir sıra takip ediyor .Başka bir deyişle, İsa’nın ve Meryem’in yaşam öyküleri, iki resimli roman halinde mozaiklerde anlatılıyor.

Kariye Müzesi

14 Mart 2014 Cuma, İstanbul…

Mozaiklerle ilk tanışmam Ayasofya Müzesi’nde oldu. İmparator kapısı üzerindeki VI. Leon Mozaiği ile başlayıp Apsis ve Deisis Mozaikleri ile devam eden diğer mozaikler çok ilgimi çekmiş ve fotoğraflarını çekip, açıklayıcı yazılarla paylaşmıştım. Zeugma Antik kentinden çıkarılan” Çingene Kızı Mozaiği” nin resimlerini görsel basın ve belgesellerde görmüş ve muhteşemliği karşısında kendimden geçmiştim. Antik Zeugma Kenti’ne gidememiştim ama bir o kadar önemli olan Ravenna Kenti mozaikleri ayağımıza gelmişti. 

16 Kasım 2013’ten 31 Ocak 2014 tarihine kadar İstanbul Arkeoloji Müzelerinde sunumu yapılmış olan Ravenna Mozaikleri sergisi beni çok mutlu etmişti. Ravenna Mozaikleri sergisini gezdikten sonra, Ayasofya Mozaiklerini bir başka gözle tekrar incelemiş ve belgesel nitelikli bir yazı haline getirmiştim. Araştırmalarım, daha önce gözden kaçırmış olduğum bir başka mozaik ve fresko cenneti olan Kariye Müzesi’ne götürdü beni.

Fresk kelimesi İtalyanca “taze” anlamına gelen fresko kelimesinden türemiştir. Islak alçı ya da kireç üzerine suyla karıştırılmış boya ile yapılan duvar resim tekniği, sanat tarihinde fresk olarak adlandırılır. Bu teknik anıtsal duvar resimleri için çok uygundur. Yüzey kurudukça kireç, pigmentin (boyanın) sıvaya nüfuz etmesini sağlar.

Kariye Müzesini, en kısa zamanda, bir kez daha ziyaret etmeye karar veriyorum.  İkinci ziyaretimi 6 Mart 2014 Perşembe günü gerçekleştiriyorum. İkinci ziyaretimden önce mozaiklerin tarihsel gelişimlerini araştırıyor ve oldukça ilginç bilgilere ulaşıyorum.

Kariye Müzesi İstanbul

Mozaik, mimari süsleme bağlamında ilk kez Sümerler tarafından M.Ö. 3000 yılından itibaren uygulanmış. Bugün ırak sınırları içerisinde yer alan antik Uruk kentinin bina duvarlarında külah şeklinde kurutulmuş çamurların duvarlara gömülmesiyle ilk mozaik uygulaması gerçekleşmiş. Diğer antik mozaik örnekleri ise Mısır’da bulunmuş. Doğuda ve Akdeniz kıyılarında bulunan eski mozaikler, çakıl taşlarının yerde ve kaldırım amaçlı kullanıldığını göstermektedir.

Çakıl mozaiği ilk önce Mezopotamya, Frigya ve Persler ’de kullanılmış Doğu kaynaklı bir teknik olduğu ortaya çıkıyor. M.Ö. 400 yıldan itibaren mozaik doğal çakıl taşı olma bağımlılığından kurtulmuş kesme ve kırma tekniklerinin gelişmesiyle mozaik renkli desen malzeme açısından çeşitlenmiştir. Bu dönemde de mozaiğin yuvarlak ve derin kaplar üzerinde de uygulanması mümkün olmuştur.

İkinci yüzyıldan itibaren mozaik İtalya’da karşımıza bir moda olarak çıkıyor. Popüler desenler; denizde yunus, denizde yaşam ve su ile ilgili mitolojik öyküler ve bunların yanı sıra spor, avcılık konuları da evleri, hamamları, dükkânları süslüyor. Bu dönemde adeta halı, kilim gibi kullanılıyor. Siyah- beyaz renkler kırık çakıl taşları ile elde ediliyor.

Mozaik denince akla Roma İmparatorluğu zamanında yaratılan eserler gelir. Daha çok şehir kaldırımlarında, meydanlarda, ev avlularında kullanılan, sırlı seramikten yapılmış bu mozaiklerin parçaları birkaç milimetre kadar küçük olabilmektedir. 

Gaziantep Arkeoloji Müzesinde bulunan ve Zeugma antik şehrindeki villalardan çıkarılan mozaikler bu dönem eserlerinin en güzel örnekleri arasındadır. Hatay’ın Antakya ilçesi de Roma dönemine ait seçkin bir mozaik koleksiyonunu barındırır. Duvar ve tavan mozaikleri konusunda uzmanlaşan Bizanslılar ise parçacık olarak İtalya’da üretilen ve kalın, renkli camdan oluşan plakalar kullanmakla ünlüdürler. Bu dönemde, camlar, ışığı daha iyi yönlendirebilmek için farklı açılarda ve sıvasız olarak yerleştirildi. Bazı desenlerde, camların arkasına gümüş ya da altın yapraklar yapıştırıldı. Daha çok dini görüntüler betimleyen Roma mozaiklerinin aksine Bizanslılar aristokrasinin de mozaiklerini yarattılar.

Kariye Müzesi

İslam kültürü ise mozaik desenlerine getirdiği matematiksel zenginlikle ünlüdür. Yer yer cam küpler ve taşlar kullanılmış olsa da İslami eserlerde, genelde, desen için özellikle üretilmiş, daha sonra, kenarları elde zımparalanarak boşluksuz yan yana oturacak şekle sokulmuş çini plakalar kullanılmıştır.


Dünyaca ünlü mimar Antoni Gaudi, Barselona’da yapımını üstlendiği Güell Parkındaki koltukları mozaikle kaplayarak, tekniğe yeni bir uygulama kanalı açmıştır. Bu mozaikler, farklı amaçlarla yaratılmış seramik ürünlerin yeniden düzenlenmesiyle meydana geldikleri için kolaj tekniğinin ilk örneği olarak da gösterilebilir. Gaudi’nin uyguladığı seramik kaplama tekniğinin özgün adı “trencadis” tir ve Katalanca bir sözcüktür. Kullanılmayacağı, bir işe yaramayacağı varsayılan seramik ve cam parçalarıyla bir binanın giydirilmesidir.

Aralarında Chagall ve Picasso’nun bulunduğu birçok modern sanatçı da eserlerini mozaik şeklinde ortaya koymuş, mozaik eserlerin konularına zenginlik katmışlardır. Günümüzde mozaikler mobilya dekorasyonundan yer kaplamalarına, bina kaplamalarından oda bölmelerine kadar birçok farklı yerde kullanılmaktadır.

Bir cevap yazın